KUR'AN-I KERİM VE TÜRKÇE MEALİ

Sadece bir ayeti dinlemek için ayet sayısı yazan simgesine de dokunabilirsiniz!
Toplam : Ayet, Okunan :
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًا
Ven nâziâti garkâ(garkan)
Dalarak kuvvetle (söke söke) çekip alanlara andolsun
-Ve çatışmalar-Koku
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًا
Ven nâşitâti neştâ(neştan)
Yumuşaklıkla (incitmeden) çekip çıkaranlara andolsun
-Ve faaliyetler-Aktivasyon
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًا
Ves sâbihâti sebhâ(sebhan)
Yüzdükçe yüzenlere (akarak gidenlere) andolsun
-Ve yüzücüler-Övmek
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقًا
Fes sâbikâti sebkâ(sebkan)
Ve de yarışarak öne geçenlere (andolsun)
-Adli-Kalıcı olarak
فَالْمُدَبِّرَاتِ أَمْرًا
Fel mudebbirâti emrâ(emren)
Ve de emirle (işleri) tedbir edenlere (emri yerine getirip idare edenlere) (andolsun)
-Alevler-Tüzük
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُ
Yevme tercufur râcifetu
O gün, sarsan sarsacak
-gün-Kaldırma-
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُ
Tetbeuhâr râdifetu
Arkasından gelen (ikinci sarsıntı), onu (1. sarsıntıyı) takip edecek
-Onu takip et-RADDA
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌ
Kulûbun yevme izin vâcifetun
İzin günü kalpler (dehşetten) şiddetle çarpacaktır
-kalp-Daha sonra-
أَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌ
Ebsâruhâ hâşiatun
Onların bakışları korkudan zillet içindedir
-İç yüzü-Bakmak
يَقُولُونَ أَئِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِ
Yekûlûne e innâ le merdûdûne fîl hâfirati
Derler ki: “Gerçekten biz mutlaka (mezardaki cesetlerimiz dirilerek) ilk halimize geri döndürülen kimseler mi olacağız?
-Onlar söylüyor-Biz-Yalan söylüyorlar-içinde-
أَئِذَا كُنَّا عِظَامًا نَّخِرَةً
E izâ kunnâ izâmen nahıraten
Biz çürümüş, dağılmış kemikler olduğumuz zaman mı
-Daha sonra-Biz-Büyüklük-
قَالُوا تِلْكَ إِذًا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌ
Kâlû tilke izen kerratun hâsiratun
Dediler ki: “O zaman bu (dönüş, diriliş), hüsranlı bir dönüştür.
-Dediler-O-eğer-top-
فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ
Fe innemâ hiye zecratun vâhıdetun
Halbuki o (diriliş) sadece tek bir sayhadır
-Bu sadece-o-Zura-bir
فَإِذَا هُم بِالسَّاهِرَةِ
Fe izâ hum bis sâhirati
İşte o zaman onlar yerin (toprağın) üstündedirler
-Bu yüzden-Onlar-
هَلْ أتَاكَ حَدِيثُ مُوسَى
Hel etâke hadîsu mûsâ
Sana Musa (A.S)’ın kıssası geldi mi
-Yapmak-sana geldim-kaza-Musa
إِذْ نَادَاهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
İz nâdâhu rabbuhu bil vâdil mukaddesi tuvâ(tuven)
Rabbi ona kutsal vadi Tuva’da nida etmişti (seslenmişti)
-Bu yüzden-Onu aradı-Rabbi-Kötü--
اذْهَبْ إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى
İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ
Firavuna git, muhakkak ki o azdı
-Gitmek-ile-Firavun-o-Glory ol
فَقُلْ هَل لَّكَ إِلَى أَن تَزَكَّى
Fe kul hel leke ilâ en tezekkâ
Ve de ona de ki: “Sen tezkiye olmak (nefsini temizlemek) ister misin?
-Söylemek-Yapmak-senin için-ile-O-
وَأَهْدِيَكَ إِلَى رَبِّكَ فَتَخْشَى
Ve ehdiyeke ilâ rabbike fe tahşâ
Ve: “Seni Rabbine ulaştırayım (hidayete erdireyim).” de. Böylece huşû sahibi ol
-Ve sana rehberlik et-ile-Rabbin-
فَأَرَاهُ الْآيَةَ الْكُبْرَى
Fe erâhul âyetel kubrâ
Bundan sonra ona büyük mucize gösterdi
-Onu gördü-Ayet-Harika
فَكَذَّبَ وَعَصَى
Fe kezzebe ve asâ
Fakat o (firavun) yalanladı ve isyan etti (asi oldu)
-Yani yalan söyledi-Ve itaatsizlik
ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَى
Summe edbera yes’â
Sonra koşarak arkasını döndü
-Daha sonra-Edebar-Aramak
فَحَشَرَ فَنَادَى
Fe haşera fe nâdâ
Hemen (kavmini) topladı, sonra da (onlara) nida etti (seslendi)
-Selamladı-O çağırdı
فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Fe kâle ene rabbukumul a’lâ
Sonra da (firavun) dedi ki: “Ben sizin çok yüce Rabbinizim.
-Dedi-BEN-Rabbin-Yukarıdaki
فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَى
Fe ehazehullâhu nekâlel âhırati vel ûlâ
Bunun üzerine Allah, onu dünya ve ahiret azabıyla ahzetti (yakalayıp helâk etti)
-Öyleyse al-Allah-Nakal-bundan sonra-
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لِّمَن يَخْشَى
İnne fî zâlike le ıbraten li men yahşâ
Muhakkak ki bunda, korkan kimse için elbette ibret vardır
-O-içinde-O-İş gücü-kimin için-Korku
أَأَنتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ السَّمَاء بَنَاهَا
E entum eşeddu halkan emis semâu, benâhâ
Yaratma bakımından siz mi yoksa bina ettiği sema mı daha kuvvetli? (Sizi yaratmak mı yoksa bina ettiği semayı mı yaratmak daha zor?
-Sen-En şiddetli-Yaratma-Anne-gökyüzü-
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّاهَا
Rafea semkehâ fe sevvâhâ
Onun (semanın) tavanını yükseltti (yüksekliğini artırdı). Sonra da onu sevva etti (dizayn edip düzenledi)
-kaldırmak için-Onun adı-
وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَاهَا
Ve agtaşe leylehâ ve ahrace duhâhâ
Ve onun gecesini kararttı ve onun duhasını (aydınlığını ortaya) çıkardı
-Ve kalınlaşma-Bırak olsun-Ve ben çıkacağım-
وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا
Vel arda ba’de zâlike dehâhâ
Ve arz, bundan sonra da onu yayıp döşedi
-Ve dünya-sonraki-O-
أَخْرَجَ مِنْهَا مَاءهَا وَمَرْعَاهَا
Ahrace minhâ mâehâ ve mer’âhâ
Ondan (yerden), onun suyunu ve merasını (yeşilliğini, otlağını) çıkardı
-Çıkmak-Olan-Onun suyu-
وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا
Vel cibâle ersâhâ
Ve dağlar, ona (yeryüzüne), onları muhkem (sağlam) olarak yerleştirdi
-Ve dağlar-Al
مَتَاعًا لَّكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ
Metâan lekum ve li en‘âmikum
Sizin ve hayvanlarınız için meta olarak (faydalanmanız için)
-Nezaket-sana-
فَإِذَا جَاءتِ الطَّامَّةُ الْكُبْرَى
Fe izâ câetit tâmmetul kubrâ
Fakat o büyük (dayanılmaz) musîbet (kıyâmet vakti) geldiği zaman
-Bu yüzden-Geldi-Ehlileştirmek-Harika
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْإِنسَانُ مَا سَعَى
Yevme yetezekkerul insânu mâ seâ
O gün insan ne için çalıştığını (ne yaptığını) tezekkür eder (düşünür)
-gün-Hatırlama-İnsan-Ne-O aradı
وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِمَن يَرَى
Ve burrizetil cahîmu li men yerâ
Ve alevli ateş (cehennem), onu görecek olan kimseye açıkça gösterilmiştir
-Ve vurgulandı-Cehennem-kimin için-görüldü
فَأَمَّا مَن طَغَى
Fe emmâ men tagâ
Fakat, artık kim taşkınlık etmiş (haddi aşmış) ise
-Gelince-itibaren-Glory ol
وَآثَرَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا
Ve âseral hayâted dunyâ
Ve dünya hayatını tercih etmiş ise
-Ve etki-hayat-Dünya
فَإِنَّ الْجَحِيمَ هِيَ الْمَأْوَى
Fe innel cahîme hiyel me’vâ
O taktirde, muhakkak ki alevli ateş (cehennem), o, barınacak yerdir
-Bu yüzden-Cehennem-o-
وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَى
Ve emmâ men hâfe makâme rabbihî ve nehân nefse anil hevâ
Ve fakat, kim Rabbinin makamından korkmuş ve nefsini heveslerinden nehyetmiş ise (heveslerine uymamışsa)
-Veya-itibaren-Korku-Payda-Rabbi--kendi kendine-Açık-Tutku
فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَى
Fe innel cennete hiyel me’vâ
O taktirde, muhakkak ki cennet, o, barınacak yerdir
-Bu yüzden-cennet-o-
يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا
Yes’elûneke anis sâati eyyâne mursâhâ
Sana o saatten (kıyâmetten) soruyorlar: “Onun vukuu ne zaman?
-Sana soruyorlar-Açık-saat-Nerede-Demirlenmiş
فِيمَ أَنتَ مِن ذِكْرَاهَا
Fîme ente min zikrâhâ
Sende onun zikrinden (başka) ne var (onun beyanından başka bir bilgin yoktur)
-İçinde-Sen-itibaren-
إِلَى رَبِّكَ مُنتَهَاهَا
İlâ rabbike muntehâhâ
Onun sonu, Rabbinedir
-ile-Rabbin-
إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرُ مَن يَخْشَاهَا
İnnemâ ente munziru men yahşâhâ
Sen sadece, O’na huşû duyan, O’ndan korkanlar için bir uyarıcısın
-Ancak-Sen-Bir garanti-itibaren-
كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَاهَا
Ke ennehum yevme yeravnehâ lem yelbesû illâ aşiyyeten ev duhâhâ
Sanki onlar, onu (kıyâmeti) görecekleri gün, sanki bir akşam veya kuşluk vaktinden başka (zamanları) kalmamış gibi olurlar
-Güya-gün-Görüyorlar-yapmadım-Eylül-meğer ki--veya-